THB- 1.0: "SEVİYOR MU SEVMİYOR MU?"

1.0: "SEVİYOR MU SEVMİYOR MU?" 


   Okurlar 😘😘😘 Yeni bölümü attım lakin bu çok içime sinmedi açıkçası. Çok yoğun bir haftamdı ve ne yazdığımı anlamadım resmen. Davet bölümünü yarın paylaşmayı düşünüyorum. Detaylı ve uzun olacak inşallah sıkılmazsınız. 🤔

   Beğenirseniz,

   Yorum yapmayı(mutlaka), oy vermeyi unutmayın.

   Sevin, sevilin. İyi okumalar ❤️❤️

ACAR DEVRAN'dan

    Yaklaşık dört saattir odamda uzanıyordum. Filtre kahve ve favorim olan damla sakızlı çikolata hariç odama hiçbir cisim girmemişti. Sabahın köründe içki içmediğimden bunları tüketmiştim ama bu gidişle bir şişe hennessy içkisinin yolu gözüküyordu. 

    Odamın kapısı çaldığında "Babaannem değilsen, defol." Desem de girme cesaretini gösteren sadece ağabeyim olabilirdi. Gözlerimi devirip, derin bir nefes alarak yatağa geri uzandım yüzüstü.

-Sakin ol. Gel bir konuşalım ağabey kardeş, kalk yataktan." 

-Ya ne gerek var iki blöf yap bana öğrenirsin sen." Derken, hala uzanıyor halde, yatağıma oturan abimin tarafına çevirmiştim kafamı.

-Ulan oğlum senin attığın tribi Asu atmıyor. Gel, çıkalım seninle..."

-Bağdat yoluna..."

-Ayının yaptığı mizaha bak. Kalk, tepemin tasını attırma benim kardeşim. Yürü, arka bahçedeki hamağın oraya gel." Derken sertleştirilmiş ağabey ses tonunu kullanıyordu.

-Ağabey Allah aşkına ne hamağı ben 30 yaşımdayım sen 33. Manda yuva yapmış söğüt dalına gibi." 

-Lan eşek herif! Yürürüz anlamında hamağın oraya dedim. Kalk hadi kan bağım olmasa sikimde olmaz ama umursuyorum işte." 

-Tamam geliyorum, git sen."

Kalktım da sanki Elvin küsken ne boka yarayacaksa yürüyüp, konuşmak.

***
   Keşke inmeseydim.Bembeyaz bulutlar bile Elvin'i anımsatıyordu. 

Hala beni affetmediği için fazla gergindim. İlk defa böyle hissettiğimden ne yapacağımı da tam olarak kestiremiyordum.

Kendimi regl gününde beyaz pantolon giymiş kız kadar tedirgin hissediyordum. 

   Bu tecrübeyi Deniz Asu salağından edinmiştim. Gerizekalı ped reklamlarına özenip, anlamsız cesaretle beyaz giyinmiş tüm günü "Ağabey arkama baksana bir." Diyerek zehir etmişti. 

-Hadi gel oturalım şöyle." diyen abimle kamelyaya oturdum. Her ne kadar laf etsem de insanın ağabeyi olması güzel nimetti. Seni senin kadar, bazen senden çok düşünen biri olması harbiden fazla iyi. 

-Şu Elvin denen kız...Neden kırdım onu falan diye zırvaladın bir şeyler?" Dediğinde yaptığım gerizekalı instagram şakasını anlatmıştım. Tepkisini de anlatınca merak etmişti doğal olarak.

-Ailesi nasıl ki bu kızın?"

-Şey...Ağabey Elvin, rahmetli Sabri amcanın kızı." Dediğimde gözlerinin nadiren iri iri açıldığı anlardan birindeydik, şok olmuş, kilitlenmişti.

-Lan... Sabri amca, bizim Sabri amca mı? Hani bir çocuğu var evlilik dışı diye dedikodu çıkarmışlardı, Ada'nın da öz amcası?"

-Evet. Aynen o."

-Hayda, e aslanım sen batmışsın boka."

-Sağ ol be Savaş Devran. Düşene bir tekme de sen at anasını satayım."

-Oğlum Ada'nın kuzeni diyorsun. Neyse neyse, siz bu Elvinle nasıl tanıştınız?"

-Şey orası biraz karışık. Elvin'in bekaretiyle ilgili birkaç şerefsiz iddiaya girmiş..."

-Orospu çocuklarına bak sen...Lan genç, masum kızın üzerine böyle bir iddiaya mı girmişler?"

-Evet işte Elvin de bunu öğrenmiş. Ders vermek ve bir kadının aşağılanmasını bir kadın olduğu için kaldıramadığından... Aman ağabey, seviştik işte ya." Dememle ikinci şokuna girmişti. Savaş Devran için hatrı sayılır bir gündü. 

-Anasının nikahı...Oğlum, kilitlendim sen anlat bir tam bana." Demesiyle her şeyi yavaş yavaş anlatmıştım. Sevişmemizin detayına girmeden tabii, böyle konuları ne konuşmaktan, ne de konuşandan haz ederdim. 

-Tamam olaylar olmuş, eyvallah. Peki sen bu kıza karşı ne hissediyorsun? Değer vermişsin onu anladık. Hissettiğin ne? Seviyorsun desem ondan sonra Adayla diğer kızlarla ne işin oldu?"

-Ağabey, ben onu unutamıyorum. İlk başta konduramadım kendime. Unutmak için saçmaladım hatta. Sordu bana "Adayla ilişkin var mı hala?" diye. Yok, dedim. Yok çünkü ona karşı içimde hiçbir şey. O, o anlamda sormadı belki ama..." saçlarımı karıştırdım tek elimle. 

"Normalde sizin yanınızda nasılsam Elvin de öyle yanında rahat olduğum tek insan, bizim çocuklardan sonra. Bir gülüyor, kafasını ısırarak koparasım geliyor. Gamzeleri falan var. Biliyorsun ben pek ufak tefek, beyaz tenli, kahverengi saçlı, sıradan kadınları sevmem ama...Öyle değil. Sıradan hiç değil... Taktım ona. Bana bu özellikleri sevdirtti. Ama hiçbir kadında öyle özel durmuyor.Alayım içime sokayım yutayım hap gibi diyorum da işte... " Ağabeyim bir süre uzaklara bakarak daldı. Sonra bir anda dedi diyeceğini:

-Ulan sen aşık olmuşsun bayağı! Hiç düşünmezdim..." 

Şok olma sırası bendeydi. 

-Siktir lan oradan! Sen nereden bileceksin, sanki sen aşık oldun! " 

-Olmadım işte. Sen de olmamıştın şimdiye kadar. Ama farklısın, farklı hissediyorsun yani aşıksın işte lan. Git sindir 2 haftaya." Laflarını söyleyip kalktıktan sonra, ardında kalıp eve hızla gidişini izledim. İnsan böyle mi bırakılır?

Yok, bu 2 hafta anca çalışarak geçerdi. Yoksa düşünmekten ben harbiden kafayı yerdim.

***

Elvin Duru'dan

   Aradan geçen bir haftada her şey hızlı ve monoton geçmişti. 1 hafta kalmıştı ve ben ne elbise almış ne de herhangi bir istek duymuştum. Havalar, nisana yaklaştığımızdan ısınmıştı. Okulda Deniz'in dersten çıkmasını bekleyip, amaçsızca yürürken bardakta mısır yiyordum. Elimdeki bardağın düşmesiyle çarpana baktım.

-Aaa kusura bakma canım yaa." Ağzını yayarak, gereksiz samimiyetle konuşan insanlara tahammülüm yoktu. Patlatasım geliyordu.

   O yüzden en iyisi bardağı çöpe atıp, onu görmezden gelmekti. Tam eğilip bardağı alacakken, kağıt bardağa ayakkabısıyla vurmuş ileri savurmuştu.

-Alsana." Dediğinde bardağa vurduğu ayağının bileğini yerimden doğrulurken kendime doğru çektim ve yere düştü. 

-Derdin ne? " yerden hızla kalktı:

-Dövüşüyorsun sen değil mi?" Üzerindeki hayali tozları, pembe protez tırnaklarının göze çarptığı elleriyle silkeledi. "Salonda sadece sana özel ders verilmişti. Ayrıcalıklıymışsın gibi..." Söylediği öfkeli cümleye alaylı bir ses çıkardım. 

-Dokundu mu sana?"

-Hayır, hayır. Hak edecek kadar iyi misin merak ediyorum. " ona ,normalde yapmasam da,küçümseyici bir gülüş attım.

-Benimle dövüş hakkında konuşmayı hak edecek kadar iyi misin ki?" Dedim.Boyu benden uzun olmasının yanında kolları da gelişkindi. Spor yaptığı belliydi, bana bilendiği de. 

Ama hiç tanımamıştım. Acaba İstanbul'dan mıydı buradan mı? İkisinde de özel eğitim alırdım. Ve eğitim aldıklarım tanıdıklarımdı.

-Öğren istersen. Teke tek. Söyleyeceğim yerde. Alet yok. " aletleri iyi kullandığımı da biliyordu. 

-Ne zaman?"

-Haftaya. Pazar öğlen saat 12 de. Atacağım adreste." Ama haftaya cumartesi davet vardı ve burada olamazdım. Ertesi sabah samimiyetsiz de olsa brunch yapılırdı. Katılmam da aile kuralı olduğundan, bu durum hoş karşılanmazdı. 

Hem Acar olursa, yüzümde maçtan kazayla yara alsam bile sorgulardı. Karışırdı vs. Gerçi ona neydi ki? Niye dert ediyordum onun bana karışmasını? 

 Şuan bu kız beni delirttiğinden midir bilinmez, nedense Acar'ın o an ince düşünemediğini ve bu şakada bu kadar abartılacak bir şey olmadığını düşündüm. Belki de buzlarım erimişti. Kıza çevirdim bakışlarımı çimlerden alıp. 

-Gelemem."

-Ödlek misin? 1 yıldır dövüşüyorum ben. Küçümsediğin benden mi korkuyorsun? " çeneni de bağını da derdim ama hanımefendi duruşumu bu sefer bozmamakta kararlıydım.

-Laflarına dikkat et. Gelmem demedim, gelemem dedim. İşim var." Dedikten sonra çantamı omzuma asıp, gittim oradan. Deniz'in çıkışına geldim.

-Hadi gel çıkalım. Mısır yedim ama kurt gibi açım."

-Ben de aynen öyle ya. Bitti neyse ki. Nereye gidiyoruz?"

-Makarna yemeye tabii ki! " dedikten sonra hızla okuldan çıktık. 

   Bazen kendimi çok yalnız ve gereksiz hissettiğimde Deniz bunun aksini hissetiriyordu. Gerçek arkadaş dedikleri buydu. Seni mutlu hissettiren, yanında olduğunu gösteren. Senin varlığının değerini bazen senin hissedemediğin anlarda, hissetmeni sağlayan... Aynı yemekleri yemiş, aynı odada yan yana yataklarda uyumuştuk yetimhanede ve bizimkisi basit bir arkadaşlıktan çok daha fazlasıydı her zaman. 

**

-Israr etme Deniz. Almayacağım elbise falan sana aldık, çıkalım işte!" Gerçek arkadaş bazen de buydu. Israr eden,inatçı, sivrisinek gibi...

-Yaa, olmaz. Ben senin sayende geliyorum. Elbise almamak ne demek? Hem dövüşe falan gitmeyeceksin değil mi?" Yani bazen anlattığıma illa pişman etsin tamam mı? 2 tabak makarna yerken ne ara dinledi bu beni?

-Hayır, hayır da ne bileyim içimden gelmiyor."

-Elvin, bak bunu açmak istemiyorum ama o şirket senin babanın emaneti. "

-Allah razı olsun iyi ki hiç açmadın..."

-Dinle...Sen onu hep gururlandırmak istemiyor musun? Mücevher şirketinde bile senin koleksiyonların çıksa dev olursun. Ama yok! Bari bu davete özen göster. Ada bomboş çöp tenekesi gibi ama feci istekliyken sen neden bu kadar isteksiz oluyorsun? " söyledikleriyle beni de gaza getirmişti. Heves aşılamıştı. Ve ben çok pis gaza gelirdim.

Sonunda denediğim sarı straplez, kırmızı balık, siyah dantelli, fuşya askılı ve daha bin kıyafetten sonra istediğimi almıştım. 

Gösterişli ya da sade. Vücuduna yakışıyorsa alacaktın bana kalırsa. Ve bu elbise çok hoşuma gitmiş,bana da yakışmıştı. Kasaya ilerledik.

-Ayy Elvin çok güzel oldun. Hadi ayakkabı da alalım karşı mağazadan,öyle gidelim." Demesiyle ayakkabıcıya da uğrayacağımız böylece kesinleşmişti.

***
     Önümde bir sürahi ice tea ve abur cuburumla oturmuş tasarım yapıyordum. Bunların her biri birikimimdi. Ama şirket için öneriye sunmamıştım. Ada'nın hasetle bakacağı bir şeyden hayır geleceğini düşünmesem de çizmek beni rahatlatıyordu. Son zamanlar da hissetiklerimi aktarmaya başladım.

    İddiayı öğrendiğim gün o kadar bira içtiğim saçmalığından mıdır bilinmez, küçük bir şişe şeklinde bal rengi bir topaz taşı çizmiştim. Şişenin uç, ince olan kısmını komple minik lal taşlarıyla kaplamış ince, zarif bir kolye zinciri çizmiştim.

   Sonraki çizdiğim gerdanlıkların, bilekliklerin, yüzüklerin çoğu şu geçirdiğim günlerdi. 

Sonunda gerinip, yerimden kalktım. Saat 05.30 olmuştu bile. Telefonumu elime aldığımda Acar'dan yeni bir mesaj gelmişti. Evet attığı her bir mesajını okumuştum. Yenisine tıkladım.

"Sana aşığım galiba."
  
   Ne?

   Ne? Aşk mı? Gözlerimi kırpıştırıp, ellerimle ovaladım. Yanlış okumamıştım. Ekran görüntüsü alıp, bir de galerimden okudum. Hayır, doğru okumuştum. 

  Deli misin tabii ki telefonumu kapattım. 

  Komple. 

  Yok ben bu adam yüzünden öleceğim! Bunca yıllık Arka Sokaklar iradem, düşük bütçeli yaz dizilerine dönmüştü. 

  Hem aşığım galiba ne be? İtiraf desen değil. İtiraf değil desen itiraf gibi. Acar'ı İstanbul'a gitmeden aramaya karar verip yatağa yattım.

Sana aşığım galiba.

Sana aşığım galiba.

Yok uyunmaz da şimdi. Ben ne hissettiğimi bile bilmiyordum ki. Üstelik beni kırdı diye trip atarken, şuan karmaşıklığımdan dolayı onun kalbini kırmaktan ölesiye korkuyordum. Nasıl gelmiştik ki bu hale? Gitmeden iyice düşünmeliydim. Ya da kalbimin sesini mi dinlemeliydim. İlk kez.


Seviyor muyum sevmiyor muyum?

3.Göz

    Elvin o gece sabaha kadar uyuyamadı. Bir sağa bir sola döndü. Aslında ne zaman sesini dinlemek için kalbine kulak verse beynindeki "Güven" sinyalleri yanıyordu. O yüzden beynini kemirip durmuştu.

   Kalbinin kapılarını açtığında güven duygusunu bir anahtar gibi kilide koyamazsa, ardından kapıyı kapatmanın yolunu bulamaz kalbi aşınırdı. Sevdiğini kendi kabul ettiğinde bile, ne yaşayacağını bilse, söyler miydi? Burası tam bir bilinmezlikti. 

Aşk bilinmezdi. Bilinmezliğin sonu Elvin için ne zaman kârlı olmuştu ki?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

THB- 0.1.2: "BU KIZ"

THB- 0.7: "KABUSUN TOZLARI"

Sevgiyle Harmanlanmış Bedenler