Sevgiyle Harmanlanmış Bedenler

Sevgiyle Harmanlamış Bedenler
39. Bölüm: "Tutunacak Dal" 


600 Yıldız istiyorum. 



Hiç öylesine. 



3.GÖZ


     Akello, çatılı kaşlarıyla çıktığı tepeden merdivenlere basmadan zıplayarak inerken Elvin çoktan çocuklarına yönelmiş, ringe girmişti. Maçı yöneten hakem daha ringe gelmeden, Rıdvan el hareketiyle buna engel oldu ve kalabalığa döndü. 


Normalde kavga durduğu için sinirlenirlerdi ama onlar da şok olmuş bu kadına bakıyorlardı. Söylediğinin doğru olup olmadığı ihtimalini tartışıyorlardı aralarında. 


Altında simsiyah bir pantolon, üzerinde sıfır kol bir bluz vardı kadının. Omuzlarının bir tık altında biten siyaha oldukça yakın boyanmış saçları, biçimli duran kaşları ve yaşına göre oldukça gergin görünen cildiyle oradaki en güzel kadın olabilirdi. 


Hatta direkt öyleydi. Tutku bile onun yanında şimdi bu dağılmış ve terli haliyle, bir fareye benziyordu. 


-İyi de bu Elvin Devran." Dedi Clara bağırmaya yakın bir ses tonuyla Elvin'in duraksamasını sağlayarak. "Elvin Devran, asıl lider mi?" Zaten dövüşe James girdiği için sinirlenmişti, şimdi bir de sadece bir sefer denk geldiği dergide gördüğü kadının gerçekten de lider olduğunu Rıdvan'ın şok olmuş suratından bile anlayabiliyordu. 


-Paralar sahiplerine geri verilecektir. Herkes çıksın! HERKES!" Rıdvan'ın bağırışına karşı itiraz sesleri yükselirken Akello havaya dört beş el ateş ederek çıkmalarını hızlandırmış oldu. Dakikalar içinde mekan boşalırken, Tutkuyla Rüzgar Elvin'in yüzüne bakamıyor ya birbirilerine ya da mindere başlarını çeviriyorlardı.


-Ne bu rezillik? Ne yapıyorsunuz siz?!" Tutku, annesini daha önce hiç bu kadar sinirli görmemişti. Yüzü saniyeler geçtikçe daha da kızarıyor, eliyle boynunu ovalıyor, gözünü bile kırpmadan onlara bakıyordu. "CEVAP VERİN!" Bağırışıyla ikisi de istemsizce nefesini tutarken, Clara kadının yanına geldi. 


-Sizinle dövüşmek istiyorum. Li..." Elvin, gerçekten çok sinirliydi o anda orayı herkesin başına yıkmak istiyordu. Ama bunu yapmamalıydı çünkü "Örnek Anne" olması gerekiyordu. 


Örnek anne, görünüşe göre hiç iyi örnek olamamıştı. 


-Bildiğim kadarıyla James'e yenildin." Gözlerini oğlundan alarak kıza çevirip onunla burun buruna geldi. "Sen kim oluyorsun da benimle dövüşebileceğini sanıyorsun? Kaybol." Clara, Rıdvan'ın çekiştirmesi yüzünden öfkeyle oradan ayrılırken, Elvin arkasını hala sessizliğini koruyan ikiliye dönerek, tüm bu dramayı ilgiyle ve hatta biraz keyifle izleyen -çünkü ismi gibi tutkulu olan minik kaplan o anda sessizdi- Exton'a baktı. 


-Exton?" Delikanlı başını salladığı sırada Rüzgar da Tutku da istemsizce gözlerini kısarak ona bakmaya başlamıştı. "Çağırdığınız için teşekkür ederim." Exton, ringe girerek kadının yanına geldi ve içtenlikle gülümsedi. 


-Kardeş olduklarını ve "Devran" bağını çözmek zor olmadı. Elvin isminin cennet çiçeği demek olduğunu biliyorum. Tanıştığıma memnun oldum." Kadının elini tutup, dudaklarına götürdü ve Tutku'nun yanından geçip giderken fısıldadı. "Kolay gelsin, bebeğim." 


Dişlerini birbirine sıkı sıkı bastıran kız, annesinin yüzüne yine de bakamazken, Rüzgar Elvin'e doğru bir adım attı ama kadın elini havaya kaldırdı. Daha konuşmaya başlamadan ikisini de susturmuştu. 


-Giyinip arabaya gelin. Beş dakikanız var." Başka bir şey demeden oradan uzaklaşırken, Rüzgar Tutku'ya doğru bir bakış attı. Aralarında hala soğukluk olsa da kız ağabeyine doğru bir adım atıp, suçlu ses tonuyla mırıldanmaktan alıkoyamadı kendini. 


-Çok kızdı. Ne yapacağız?" Onun bu uysal haline karşı, kızın başına bir öpücük kondurup sırtını güzelce sıvazladı Rüzgar.


-Onu dinleyeceğiz." Dedi dürüstçe. Çünkü biliyordu annesi çok öfkelenmişti ve o anda ikisini dinleyecek durumda olmayacaktı. 


Nitekim haklı da çıktılar, kıyafetlerini değiştirip -Tutku Exton'a hesap soramadığı için sinirliydi- park edilmiş arabanın yanına geldiklerinde anneleri kalçasını kapıya yaslamış yere dalmıştı. 


Onların geldiğini fark edince koyu kahve gözlerini onlara çevirdi, bu bakışı bile ikisinin bir anlık "konuşmayı başlatma" hevesini kırmıştı. 


-Sen Amerika'ya gitmek istediğinde, baban çok kızmıştı. Yaşın çok küçük olduğu için gitmene engel olmayı çok istedi." Tutku, kollarını göğsünde kavuşturarak iyice suçlu ve içine kapanık bir imaj çizdi daha konuşmasının başında ezilip büzülürken. "Seni desteklemiştim. Bir soru dahi sormadım, sordurmadım. Sana güveniyordum çünkü." Geçmiş zaman eki kullanması Tutku'nun nefesini tutmasına neden oldu. "Peki sen?" Rüzgar'a dönerken kaşlarını kıvırmış gözleri dolu dolu olmuştu. "Senin için her saniye endişelenirken, nasıl kendini böyle bir riske atabilirsin?!" Sesi öyle yüksek çıkmıştı ki sokaktaki birkaç kişi dönüp bakmadan edemedi. Ama Elvin onlara aldırmadan devam etti. "Nasıl yaparsın? Rüzgar, bunu yaptığına inanamıyorum. Ben size bu kadar güvenirken.." gözünden bir damla yaş akınca hırsla elinin tersiyle sildi yanağını ve yüzüğü yanağını çizse de bunu önemsemedi. "Bu kadarını yapmanıza inanamıyorum. Ne kadar başarısızmışım meğer..." 


Bunu söylemesiyle ikisi de yüzlerinde çok büyük bir pişmanlıkla ona doğru bir adım attı. 


Çünkü ikisinin de çok iyi bildiği bir şey vardı. 


Elvin, kendi annesi gibi olmayacağına yemin etmişti. Ve anneliği hiç kimseden öğrenemese de iyi bir anne olmak için mücadele etmişti. 


Peki şimdi? Şimdi kendini başarısız görüyordu. 


Elvin, ellerini havaya kaldırarak ikisinin de konuşmasını daha o anda engelledi. Gözlerindeki hayal kırıklığı o kadar büyüktü ki, iki çocuğu da pişmanlıktan, üzüntüden ölüyordu. 


-Biliyor musunuz? Belki de ben yanlış bir anne oldum. Bir süre ikiniz de benimle konuşmazsanız çok sevinirim." Arabanın kapısına doğru yürürken, son kez onlara dönüp baktı. "Hoş! Gerçi siz benimle konuşmayı çok uzun zaman önce bırakmışsınız ya..."  


-Anne nereye?" Tutku'nun titrek bir sesle sorduğu soruya karşı başını onlara çevirmeden söylendi. 


-Reva'ya. Akşam beklemeyin." Arabaya binip saniyeler içinde uzaklaşırken, Tutku vücudunu Rüzgar'a çevirdi. Birkaç saniye ağabeyinin yüzüne dümdüz bir ifadeyle bakarken, delikanlı kollarını iki yana açıp onu beklemeden sıkı sıkı sarıldı kız kardeşine. 


-Geçecek, meleğim." Tutku'ya duymasını istediği şeyi fısıldarken, ister istemez ellerini onun sırtına doğru sardı kız. 


Çünkü tutunacak tek dalı, Rüzgardı. 



••• 


    Reva, kadının önüne kurabiye tabağını koyarken, Elvin gözünü manzaradan ayırmamıştı bile. Üst katta olduğu için oldukça rüzgar esen balkonun hasır koltuğunda otururken, başını kıza doğru çevirip yorgun bir tebessümle baktı ona. 


İçinde o kadar büyük bir fırtına kopuyordu ki, o kopan fırtına dışına sadece durgunluk getirmişti. Huzursuz bir sessizlik hakimdi ortama. Ama kadın, bunu daha fazla sürdürmek istemedi, kolunu kaldırırken, Reva'ya gülümsedi. 


-Gel bakalım şuraya." Reva, bu teklife karşılık başını hızla onun göğsüne doğru yaslarken, saniyeler içinde sırtına doğru sarıldı kadının kolları. Boğazın eşsiz manzarasına, denize yansıyan ışıklara, İstanbul'un tüm gürültüsüne uzaktan bakıyorlardı şimdi anne kız. "Güzel kızım benim." 


Her zamanki gibi sevgi dolu olsa da Elvin, bu sefer çok üzgündü. Öyle ki kız neden üzgün olduğunu bile sormaya cesaret edememişti. Hoş, evine gelen kimseye "Neden geldin?" sorusu sormuyordu uzun zamandır çünkü zaten  kendisi de çoğunlukla yalıda kalmaya başlamıştı. Ama bu sefer soracaktı, tam dudaklarını aralamıştı ki kapının sesiyle başını kaldırdı. 


-Biri gelecek miydi?" Kadın başını sağa sola sallarken, yerinden yavaşça kalkıp balkon kapısına doğru gitti. Evdekiler onun bugün Revayla kalacağını biliyordu, zaten Rüzgarla Tutku'nun onunla konuşmaya çalışacağını, cesaret edeceklerini de sanmıyordu. 


Bu yüzden merakla Reva'nın arkasından bakarken saniyeler sonra yanına gelen kişi yalnızdı. 


Acardı. 


İster istemez yerinde iyice doğrulan Elvin gözlerini kaçırmadan edemedi. Çünkü eve gitmek istememe nedeni biraz kendiyle baş başa kalmak istemesindendi ve Acar varken bu ne yazık ki pek mümkün olmuyordu. Adam mutlaka onun gözündeki bulutları fark edecekti. 


Bu yüzden, çenesinin altına işaret parmağıyla dokunduğu anda bile gözlerini yerden kaldırmadı Elvin. Tam ayak ucuna oturmuştu ve iri cüssesi hasır koltuk minderinin çökmesine neden olmuştu. Ona ne kadar direnmek istese de kendini tutamadı ve koyu kahve gözlerini aniden elalara çevirdi. 


-İnanılmaz." Acar'ın söylediği tek kelimeyle kaşları kıvrılırken, ne olduğunu soracak gibi oldu ama adam ona doğru yaklaşarak fısıldadı. "Bana her baktığında hala heyecanlanmam." 


Tüm bu moral bozukluğuna rağmen dudağının bir köşesi kıvrılırken, gözlerini yeniden kaçırdı ama aralarındaki sessizlik daha saniyeleri doldururken dayanamayarak döndü hayatının aşkına. 


-Acar, sana bir şey soracağım. Ama dürüst ol." Elalar yavaşça kısılırken, oradaki ufak kahvelerin içinde binlerce parıltı gezindi. Tam sorusunu soracaktı ki Acar ellerini kaldırdı teslim olur gibi. 


-Tamam derneğe götüreceğin çikolatalı pastayı ben ve Tuna yedik, ama sana yemin ederim ben bir dilim bırakalım demiştim." Elvin'in şaşkın bir ifadeyle bakmasının nedeni bu itiraf değildi, sorusunun bu olacağını sanması ve kendini ifşa etmesiydi. Nitekim Acar da onun söylediğinin bu olmayacağını anlayarak gözlerini devirdi. "Düşmana ihtiyacım yok, kendime yetiyorum." 


Kadın istemsizce güldü, gerçekten bazen o olmasaydı ne yapardı hiç bilmiyordu ve düşünmek bile ietemiyordu. Çünkü Elvin, bir daha asla şuanki gibi gülümseyemeyeceğine emindi. 


O anda çok kırgın olsa bile. 


-Soracağım şey bu değil tabii, ama yine de afiyet olsun canımın içi." Acar'ın yanağını okşarken, onun bileğine hızlı bir öpücük kondurdu ve uzattığı bacaklarını hafifçe çekerek kadının kendisine doğru yanaşmasını sağladı Acar. "Sence..." onun elaları bu kadar dibinde olunca soracağı sorudan tereddüt etmemek zordu, bu yüzden adamın yüzünden indirdiği ufak ellerini, birbirine sürtmeye başladı. "Sence ben, iyi bir anne miyim?" 


Başını geriye verecek ve adem elmasını titreştirecek kadar güldü adam. Elvin bir an irkilir gibi olup kendisine ciddi ciddi bakmaya devam edince kaşları havalandı. 


-Sen ciddisin. Bunu cidden sordun yani?" Bakışları yeniden ellerine döndü kadının, Acar'ın kendinden emin cevabı boğazına bir yumru oturmasına neden olmuştu.


-Evet. Çünkü bence..." Gözlerinin dolmasına engel olamasa da sesinin titremesine engel oldu. "Ben onları çok ihmal eden yetersiz bir anneyim." Asla istemezdi ama kendini tutamayarak gözlerinden süzülen yaşlarla Acar'a aniden sarıldı. Başını onun boynuna gömüp ağlamaya başladığında adam birkaç saniye kalakaldı, sonra vücudunu inanılmaz bir sinir kapladı. 


An itibariyle üç çocuğuna da çemkirmek istiyordu. 


Çünkü Aden hamileydi, Reva'nın alakası yoktu ama bu sorunun diğer üçlüden biriyle alakası olduğuna emindi. 


Rüzgarla Tutku'ya bile konduramayıp Tuna'yı düşünür gibi oldu. 


-Şşş dur bir bakayım sana." Kadını geri çekip yüzünü görmeye çalışırken kaşlarını çatmadan edemedi. Bu güzel yüzü kim üzebilirdi ki? "Sen mi yetersiz bir annesin?" Elvin, burnunu çekerek başını salladı. "O zaman olaya şöyle bak." Boğazını temizleyerek başını kısa bir an boğaza çevirdi çünkü onun yaşlarla dolu suratı, canını çok sıkıyordu. "Acıya duyarsız çocukların genellikle 10 yaşına kadar bile zor yaşadığı bir dünyada 22 yaşına getirdiğin muazzam bir oğlun var." İçini acıtan iki çocuktan biri Rüzgardı. Bu yüzden üzülüyordu Elvin, nasıl öyle bir yere giderek kendini tehlikeye atabilmişti? "Sırf bipolar rahatsızlığı olduğu için sorumluluk yüklemekten kaçınmadığın hafif çatlak bir oğlun var. Ve kendisi şuan aşırı mutlu." Gözlerini boğazdan kadına doğru çevirdi yeniden. En azından yeni yaşlar süzülmüyordu gözlerinden. 


-Acar..." işaret parmağını onun dudaklarının üzerine koyarak susmasını sağladı adam. 


-Sırf kendi ayakları üzerinde durmak istedi diye Amerika'ya gitmesine izin verdiğin, başarısız olup döndüğünde de tek kelime etmediğin bir kızın var. Hamilelikten deli gibi korksa da sırf senin gibi bir annesi olduğu için bundan cesaret olan bir kızın daha var. Ve hepsinin ötesinde, rahminde büyütmesen bile hiçkimseden ayırmadığın, şuanda ailedeki herkesi her konuda açık ara sollayacak dünya güçlüsü bir Reva'n var." Alnını kadının alnına yaslarken, elalarını doğrudan kahvelere dikti. 


Övgü değildi, gerçeklerdi. "Sen buna yetersizlik mi diyorsun? Sana bir şey söyleyeceğim Elvin." O kadar ciddiydi ki Elvin gözünü bile kırpmadı. "Eğer sana böyle hissettiriyorlarsa seni kaçırırım ve bir daha yüzünü bile göremezler, çok ciddiyim. Çünkü sen mükemmel bir annesin." Kadının yüzüne gelen saçı okşayarak ittirdi. "Harikasın, altı çocuğunun her birini pırlanta gibi yetiştirmek için elinden gelen her şeyi yaptın." kendini de çocuktan saymasına gülümsemeden edemedi. "Ve şuan zihninde..." işaret parmağıyla orta parmağını birleştirip Elvin'in şakağına vurdu hafifçe. "Annenle kendini kıyasladığına eminim ama yapma. 


Çünkü sen o değilsin. Sen, muazzam bir annesin. Hem de sadece kendi çocuklarına değil." Kendini tutamayarak onun dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu Elvin. Ve beline sarılan ellerin sahibi elbette karşılık vermişti. Geri çekildiğinde, boğazdan esen güzel rüzgarı derince çekti içine. 


-İyi ki varsın. Ben sanırım bugün biraz üzüldüm ve burada, sessiz bir yerde, kalmak istedim." Acar anlayışla gülümsedi, aslında onunla ayrı yatmayı asla istemiyordu ama onu böyle gülümsettikten sonra, isteğine saygı gösterip Revayla koyun koyuna yatmalarına da izin vermek zorundaydı. 


-Kal güzelim, ama yarın sabah seni istiyorum." Derin bir iç çekip kadının dudaklarına baktı bir saniyeliğine. "Hemen gel." Elvin, kendine engel olamayarak başını salladı ve ellerini onun geniş omuzlarına yerleştirdi. 


-Gelirim." Acar, elalarıyla açık balkon kapısına doğru bakarak seslendi. 


-Reva!" Birkaç saniye sonra kız yanlarına gelip, başını uzatırken, eliyle koltuğa vurdu ve onun gelmesini bekledi. "Gelin de ben şu kızlarıma bir sarılayım." Reva, istemsizce gülerek adamın sol tarafına geçerken, Elvin de sağ omzuna doğru yaslanıp iyice sokuldu ona. İkisini de kanatları altına alan adam başlarına sırayla öpücük kondururken, Reva oyuncu bir sesle söylendi. 


-Evden merak edeniniz olmasın Acar Beyciğim?" Kaşlarını "bilmem" dercesine kaldırıp, dudak büktü adam. 


-Valla ederlerse de iki tane dünya güzeliyle alem yaptım derim." İkisi de gülümseyerek ona sıkı sıkı sarılırken, elalarıyla boğazı seyre daldı Acar. 


Çocukların her birini çok seviyordu, sadece kendisinin çocuklarını da değil, Reva'dan Eva'ya her birini tek tek, özenle...


Ama bir gerçek vardı ki, Elvin'in olduğu yer onun için evdi. 


Ve kimse, o evi kendisinden uzaklaştıramazdı. 


Görünen o ki, çocukları minik bir sorguya çekme zamanı gelmiş de geçiyordu. Çünkü Elvin'i kimsenin üzmesine izin vermeyecekti. 



••• 


    Petek, elindeki kremayı keklerin üzerine özenle sıktıktan sonra, yaptığı çikolata sosunu kaşıkla birkaç kez çırptı ve gülümseyerek hazırladığı şeylere baktı. Alp, birkaç saat önce gelip duş almaya çıkmıştı ve o eve geldiği için mutluydu. Özgürle kavga etmediklerini fark etse de -onu Özgür getirmişti- Selinle bir sorun olduğunu ve bu yüzden eve geldiğini hissetmişti ama önemli değildi. Arada bir "serseri" oğlunun gelmesi onun için çok büyük bir mutluluktu. 


-Ooo bu evde kekler ya Rüzgar için pişiyor ya Alp Bey için!" Arda'nın söylenerek içeri girmesi üzerine Eva utançla bakışlarını kaçırırken, Petek keklerin üzerine serpiştirdiği ufak çikolata boncuklarından birini fırlattı oğluna. 


-Zevzek. Seni gören de aç bırakıyoruz sanır." Göz devirerek ağzına birkaç sarmayı art arda atan Arda'nın yanından geçerken elindeki mutfak havlusuyla poposuna vurdu sarışın. "Ağabeyini bekle." 


Arda, ağzındaki lokmayı bitirmeye çalışırken, mutfaktan çıkan kadına söylenmeden edemedi. 


-Oluyor mu ama anne ya kaç yaşına geldim popoma vurmalar falan..." Petek cevap olarak sadece yüzünü buruşturup dilini çıkararak "böböbö" gibisinden bir kafa sallamayla uzaklaşırken, Eva da istemsizce onların bu haline kıkırdadı ve kremalı keklerden birini yüzüne yemiş oldu. 


Onlar aralarında şakalaşırken, Petek de keyifle Alp'in odasının önüne gelmişti. Birkaç kez çalıştan sonra cevap beklemeden açıp başını uzattı ve neşeli sesiyle odayı doldurdu. 


-Miniğiiim, girebilir miyim?" Herhalde Alp gibi birine de "Miniğim" lafını anca Petek Balcı Aksoy diyebilirdi. Girdiği düşüncelerin yoğunluğundan sıyrılırken, koltukta öylece oturan sarı başını kapıya doğru çevirdi. 


-Gelsene." Petek sanki bunu bekliyormuş gibi hevesle içeri girerken kapıyı arkasından kapattı ve başına her yemek yapışında taktığı o tuhaf, Kızılderelileri andıran, alnının yarısına kadar gelen renkli bandajıyla onu gülümseterek yanına oturdu. 


-Bir sürü yemek yaptım, hepsi en sevdiklerin." Dayanamayıp sarının yüzünü sıktı ve yanağına uzun bir öpücük kondurdu. Tıraş losyonunun kokusu buram buram geliyordu. "Ohh! Sıhhatler olsun civcivim." Uzun zamandır bu kadar yoğun bir sevgiyle karşı karşıya kalmadığından normalde sinir olduğu "civciv" hitabına bile bir şey demedi Alp. 


Ondaki bu durgunluğu sezen annesinin kıstığı cam gibi mavileriyle kendisini süzdüğünü fark edince başını salladı ne olduğunu sorarcasına. 


-Sen iyi değilsin." Bunu sorar gibi değil, kendinden emin ve huzursuz bir şekilde söylemişti kadın. Çiçekler açan yüzü saliseler içinde kara bulutlarla kaplanırken, eliyle Alp'in koyu sarı saçlarını itekledi. "Üzgünsün. Selinle mi tartışınız? O yüzden mi, doğruyu söyle?" Bunu sorsa da ihtimal vermiyordu çünkü onlar tartışsalar da elbet barışırdı, ama aklına başka bir şey de gelmemişti. 


-Hayır, Selinle bir ilgisi yok." İlgisiz ve düz bir ses tonuyla ekledi. "Önemli bir şey değil, hallederiz biz." Yalandı, Selin inatçı keçinin tekiydi ve o kendisini tatmin edecek şeyler söylemedikçe hep kıçı dönük duracaktı. Onun aklını kurcalayan başka şeylerdi. 


Başka insanlar... Hepsi o kadar birbirine girmişti ki, Alp'in hayatında ilk defa düşünmekten başı acıyordu. Öyle ki bu ağrı şakaklarından ense köküne bir yol çiziyor, zonklamayla baş gösteriyordu. 


Petek, elini destek olur gibi tuttuğunda, açık kahveleri kadına kaydı. Onun yüzünü inceledi, o kadar güzeldi ki... Ona saatlerce bakabilirdi. Alp, anne kuzusu türden biri değildi, genelde ondan bağımsız ve ayakları üzerinde durarak yaşamaya çalışmıştı hayatında ama ona ne zaman bir bakış atsa hayran olurdu. 


Seyrek kirpiklerine, düz ve sivri burnuna, masmavi, insanın baktıkça bakası gelen iri gözlerine, yıllardır tonunu değiştirmeden beyazlarını kapatmak için boyattığı sarı saçlarına, en çok da insanın üzerindeki en kötü modu bile silip atan inci gibi iri dişlerinin güzelleştirdiği geniş gülümsemesine... Onun her şeyi Alp'i saniyeler içinde mutlu ediyordu. 


O yüzden yüzündeki o huzursuz ifade saniyeler içinde yerini büyülenmiş ve huzurlu bir surete bıraktı. 


-Bebeğim benim... Bir derdin var senin, söyle bana." İyice ona yaklaşarak gözlerine bakan kadının dediğinde dudak kıvırdı. Keşke sadece bir derdim olsa, dedi içinden. Ama bu söz içinde yankılanıp kuytularda kayboldu. 


Binlerce söz gibi. 


-Anne..." Petek, onun önemli bir şey söyleyeceğini hissederek "hıh?" diye bir ses çıkardı dudakları arasından. Ama gülümsemeye çalışsa da Alp'in düşünceli ifadesi buna gölge düşürüyordu. "Ben çok kötü birisi olsaydım, beni yine de sever miydin?" Bunu sorduğu an cevabı kadının gözlerinden aldı. 


Severdi. 


Ne olursa olsun. 


-Alp, bu nasıl bir soru?" Ellerini onun iki yanağına koyarak ışıl ışıl gözleriyle gülümsedi sarışın. "Benim şu hayatta dört tane canımın içi var, hatanız ne olursa olsun, hiçbir şey size olan sevgime engel olamaz." Başparmaklarıyla genç adamın çıkık elmacık kemiklerini okşadı. "Hele sen, senin gibi altın kalpli biri, nasıl kötü olabilir ki?" O kadar inanılmaz bir şey söylemiş gibi davranıyordu ki Alp onun kendisine bu kadar güvenmesine hayran kaldı. "Doğruyu söyle, bir suçluyu falan mı savunuyorsun? O yüzden mi böyle sıkkın canın? Hoş, sen böyle bir şeyi de asla kabul etmezsin ama..." başını sağa sola sallayarak, kadının, yanağına koyduğu elini indirdi ve öpücük kondurdu. 


-Hayır anne, biraz tadım kaçık öyle rastgele sorayım dedim." Petek, anladığını gösterircesine kafasını aşağı yukarı oynattığı sırada kapı çat diye açıldı ve Arda saniyeler içinde Alp'in üzerine atladı. 


-Kalksana lan! Seni bekledik bütün gün, sarmalar soğuyunca yiyemiyorum ben." Kıvanç, onun ağırlığına rağmen ayağa kalkıp kafasına doğru eliyle patlattı ama Arda sırtına çıkmıştı bir kere. 


-Zıkkımlanma zaten, sana yapılmadı onlar." Sonunda onu koltuğa atmayı başarıp, sırt üstü düşen kardeşine baktı ukala bir tavırla. "Benim için yapıldı." Arda, yüzünü "ay götüm" gibisinden buruştururken, Eva da kapıdan onların bu haline kıkırdamıştı ki Alple göz göze geldi. "Şşt, küçük sarı gel buraya." Kız, gövdesine sarıldığı an fısıldar gibi -ki amacının Arda'nın duyması olduğu çok barizdi- söylendi. "Demedim mi sana şunu biraz eğit, saygı öğret diye." Eva, omuzlarını kaldırıp indirince onun burnunu parmakları arasında sıktı ve Arda'nın göz devirmesine aldırmadan ekledi. "Gel çiçeğim, biz ikimiz yiyelim yemekleri." 


Bunu söylediği an Arda koşarak odadan çıkarken, Evayla ikisi de kapıya doğru yürümeye başlamışlardı. 


Petek, tam odadan çıktıkları anda koluna dokunarak onun durmasını sağladı ve gözleriyle oğlunun aklını okumak ister gibi uzun uzun baktı kahvelere. Rastgele sorduğuna inanmamış gibiydi. Eva yanlarından uzaklaştığı anda, genç adamın kolunu okşayarak mırıldandı. 


-Alp'im, iyisin değil mi?" Yüzüne inandırıcı bir tebessüm kondurup, kadını belinden kavradı ve iç çekerek yanağına uzun bir öpücük kondurdu delikanlı. 


-İyiyim tabii arım balım peteğim, gel hadi şu yemeklerine bir bakalım." Kadını belinden tutup kaldırırken güldürmüş, sonra yere bırakarak mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştı. 


Alp, iyi değildi. 


Ama son altı yıldır yaptığı şeyi yaptı. 


Her şeyi kalın bir halının altına süpürdü, ailesine karıştı, onların sarısı oldu ve hiçbir sorunu o andan sonra düşünmedi. 


Çünkü biliyordu, annesi onu ne olursa olsun sevdiği sürece, hayatta tutunacak ufak da olsa bir dalı hep olacaktı. 


Çünkü anneler böyleydi, kopan bir selin ardından tutunmak istediğin o odun parçası. 


Bir dal. 


Tutku o dalı bugün kırarken, Alp o dala tutunmuştu. 




••• 




Bölüm Sonuuu.😘😘😘 



*Gece gece ansızın geldiiim :) Wattpad düzelir düzelmez tüm kitapları geri yükleyeceğim. ❤️


*Umarım sevmişsinizdir. 



*Finali 60-65 arası düşünüyorum. Ama özel bölümler de mutlaka gelecektir. Sindire sindire okuyun, bu bölüm aile üzerinde durdum. Hoşuma gidiyor arada böyle yazmak. 






Alıntılar, bilgilendirmeler ve daha fazlası için,

INSTAGRAM; tutkudevran 





Kendinize çok çok iyi bakın, aşkla kalın. Unutmadan, bolca çokça, en en en az benim kadar, 







Sevin, sevilin. ❤️❤️❤️

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

THB- 0.1.2: "BU KIZ"

THB- 0.7: "KABUSUN TOZLARI"