THB- 0.7: "KABUSUN TOZLARI"

0.7: "KABUSUN TOZLARI"
Bölüm Şarkıları:
• Çisil Egeli- Bırak Acıları Ardında 
•Ulaş- Gamzeler

9 Eylül 2016/ 20.35

Elvin DURU'dan

     Geziniyorum evimde. Neden gezdiğimin ben de farkında değilim. Mutfaktan sesler geliyor. Oraya yöneliyorum. Mutfakta annemi görüyorum. Suratımdan nasıl dehşete düştüğümü anlamış olacak ki, gülümseyerek beni kolumdan sürükleyip, balkona çıkarıyor. 

     Bir masa hazırlamış. Masada babam, Umut, yengem, amcam,Acar, Deniz, Ada ve Mert oturuyor. Bunun bir rüya olduğunun bilincinde olduğumdan uyanmak için kendimi cimciriyor, gözlerimi sıkıyorum ama hiçbir değişiklik olmuyor. Zaman geçiyor ve ben hala masadayım. Annem, yaptığı böreklerden pastalardan bana yedirmeye çalışıyor. Ada, benimle tasarımlar hakkında konuşuyor. 

     Artık o kadar bunalıyorum ki bu sahtelikten. Üstelik bir de Umut masadan elime uzanınca elimi çekmekten kendimi alamıyorum. İçim kararıyor o an sanki. Babamın artık sofrada olmadığını farkedip ağlamaya başlıyorum. 

Yanımda ne Deniz'i ne Acar'ı bulamamanın telaşıyla ağlamam artıyor. Mert'in görüntüsü silikleşiyor. Gözyaşlarımın kan olduğunu görünce daha da korkuyorum. Anneme dönüyorum ama bir hayat kadını gibi giyindiğini görüyorum. Daha deminki kadın yok sanki.

   Ada bana yine alaycı bakıyor. Umut sinsice süzüyor. Yengem yine benimle ilgili kötü şeyler söylüyor ve dayım da onunla tartışıyor,masa büyüyor. Yiyecekler yanmış oluyor birdenbire. Ağlıyorum, koşarak dış kapıya koşuyorum. Hepsi gitmemem için türlü şekilde önüme çıkıyor. 

Sel oluyor evde. Onların kapılmasını izliyor, bir yandan da yüzüyorum dış kapıya doğru. Dış kapıyı açıyorum. 

     Acar'ı görünce bir rahatlıyorum sanki. Kapıyı ardımdan çekip, ağlayarak ona sarılıyorum. Daha deminki kanlı gözyaşlarım yok, karamsar ruhum, o insanlar yok sanki. Sonra Acar beni oradan çekip çıkarıyor. 

Ama gözlerinden bir şey istediğini farkediyorum. Sorarcasına bakarken, işaret parmağıyla kalbimin olduğu göğüs bölümüme bastırıyor. Elini göğsümden sokup, kalbimi alıyor. Tuhaftır ama boşluk hissetmiyorum orada. Onun avucundaki kalbimin de, kendim kadar güvende olduğunu düşünüyorum.

      Oradan ona güvenerek ayrılıyorum. Evimin sokağında onunla ilerliyorum. Ne araba ne başka bir ev var. Evime bakınca, sofranın alev alıp kül olduğunu görüyorum. Yine de Acarla olmanın rahatlığı var içimde. Yürüyoruz bir süre el ele.

       Ama o da, elimi bırakıyor. Kalbimi yere atıp, botuyla üzerine iyice basıyor ve içim kavruluyor. Sıkışıyorum. 

Canım çok yandığından, ayaklarım tutmuyor ve yere düşüyorum. Kalbimden akan kanlarda boğuluyorum. Acar silikleşiyor,gidiyor  sonra. Ve evimin olduğu sokak harabeye dönmüş şekilde bomboş, boğulmamı kucaklıyor. Ölümüme ev sahipliği yapıyor.  

         Nefes nefese uyandım. O kadar gerçekçiydi ki, sanki her anı yaşamış gibi yorulmuştum. Ellerimin titremesi durduktan sonra, zar zor yataktan kalktım. Duşa girdim.

Çıkıp iç çamaşırlarımı giydim. Şu ruh halim üstümden gitsin diye nar çiçeği elbise giyip, geçenlerde alıp hiç giymediğim, açık kahve dolgu topuk ayakkabılarımı giydim. Normalde evin içinde asla ayakkabıyla gezmem. Prensip 1.

Saçlarımı kremleyip, biraz da  köpük yardımıyla hacimlendirip kuruttum. Ayrık, kabarık, ince telli ve koyu bukleler birleşip daha iri bukleli olunca çok hoş göründü gözüme. Ayakkabımla aynı renk shopper çanta aldım. Gözaltlarımı kapatıp, yanaklarıma allık sürdüm. Kirpiklerime rimel ve narçiçeği renginde bir ruj. Evet ne kaldı? Takı. Deniz'imin bana hediye ettiği, gümüş fatma ana eli, kenarında kırmızı minicik bir taş olan kolyeyi takıp, 2 parmağıma gümüş eklem yüzük geçirdim.

   Elbisemin içine de geçen altın günlerinden birinde Aysel teyzenin verdiği, nazar boncuğunu takıp çıktım odadan. Çantamı salona koyup mutfağa geçtim. Şu birkaç gün düzenim bozulmuş olsa da hergün mutlaka kahvaltı yapardım. Prensip 2.

   Dün okuldan eve geldiğimde yaptığım sodalı böreği çıkarıp, kahvaltılıkları dizdim masaya. Salamları çıkarıp yanına da sucuk kızarttım. Salatalık dilimleyip, tuzladım. Domatesleri dilimleyip kekikledim ve yağ döktüm. Çay demledim ve portakal suyu sıktım. Sofrayı kurdum. Son olarak omlet için yumurta çırptım ve o piştikten sonra ocağın altını kapatıp, tabağa koyarak 2 ye böldüm. Sıra geldi bizim davetsiz misafiri uyandırmaya. Mecbur yiyecek, çünkü evimdeki kimseyi asla aç bırakmam. Prensip 3.

ACAR DEVRAN'dan

   Ev çok güzel kokuyordu. Odanın kapısının yumruklanması ve ses duymamla yerimden kalkıp pantolonumu giydim. 

-Acaaaaaaaarrrrrrr! Bir de kapıyı kilitlemiş sanki tecavüz edeceğim ya pisliğe bak! Yetişemezsen kaldırırım sofrayı ve asla yiyemezsi.." Kapıyı açtım hemen. Üstümün çıplak olmasından dolayı bakışları birkaç saniye üzerimde gezinse de bir şey demeden gitti, ben de toparlanıp arkasından yürüdüm. Kalçalarını kesme fırsatını kaçırmazdım. Harika bir kahvaltı hazırlamıştı bir de.

-Kalbime giden yolu biliyorsun tavşan." Elleri belinde, gururla sofrasına bakarken bana sinirle döndü. Ben de onu iyice süzme imkanı buldum. Ağzını açacakken cümle bir anda ağzımdan çıktı. "Afet olmuşsun." Öksürdü. 

-Teşekkür ederim. Her zamanki halim. " kısaca gülümseyip, oturacaktım ki kolumda elini hissettim.

-Önce...Git elini yüzünü yıka. " bakışları kararlıydı ve oflayarak sandalyeyi bıraktım. 

İki parmağıyla tişörtümün ucunu çekiştirerek beni mutfaktan atmıştı. Küçük barbie.

***
-Böreği nereden aldın çok beğendim." Gerçekten yediğim en iyi böreklerdendi.

-Almadım. Yaptım."

-Yemek yapmayı biliyor musun?" Benden çekinmeden iştahla kahvaltısını yapıyor, benim tabağıma da koymayı ihmal etmiyordu. Güzelliği, güçlülüğü bir yana çok anaç hatundu. 

-Evet çok severim."

-Artık bana yaparsın bol bol." Dedim biraz muziplik için. Suratıma yapmacık bir gülümsemeyle baktı. Lafını söyleyip tekrar ciddileşti:

-Git aşçı tut. Manyağa bak." Bugün bir şeyi vardı. Hala okkalı bir laf sokmamıştı, arada gözü dalıyordu. Peçeteyle ağzımı silip, sofrayı topladım. Asla sofra toplamazdım normalde. 

Yanına gittim. Toplamamı bile farketmemiş çayına dalmıştı. Yanına eğilip, ellerini kupadan kurtararak kendi elime aldım. İki eli bir elime sığmıştı resmen. Beni farkedip, irkildi. 

-Neyin var anlat hadi." Elleri görüntüsünün aksine sıcacıktı. 

-Hiç. Bir kabus gördüm de. " direkt cevap verip teslim olduğuna göre hala dalgındı demek ki. 

-Anlat, belki için rahatlar. Çok mu kötüydü?"
  
-Çok." Derken iç geçirmiş, ellerini çekmek istemişti. Anlatması için bir süre direttikten sonra anlatmaya başlamıştı. 

Gerçekten rüyada kalbini ezen Acar'a sinirlenmiştim. Ulan gerizekalı, kalbini aldın madem ne diye eziyorsun? 

-Ne düşünüyorsun ? Sence ne anlama gelir ki ?" derken gerçekten endişeli ve meraklıydı.

-İlk baştaki gördüğün ev hali, senin yara aldığın insanları gösteriyor bence güzelim. Diyorsun ya iyi olanlar tek tek yok olmuş. Korkunu açığa çıkarmışsın aslında. O insanlara güvenmiyorsun. Onlarla tek başına kalmayı da istemiyorsun. Bende de biraz öyle. Bana güvenmek istemediğinin farkındayım ben. Aslında kalbini ezdiğimi görmen de bana olan güven sorunundan. " derken dikkatle dinlemişti. Bakışları ellerimize kaydı ve sessizce mırıldandı:

-Ben sana güveniyorum gibi aslında. Bilmiyorum, hayatıma girdin bir anda ve ne yapacağımı kestiremiyorum. " Elinin üzerini okşayıp iki avucunu da öptüm. Dokunuşuma yabancı değildi. Her zerresini biliyordum çünkü. 

-Neye ihtiyacın olduğunu sen zaten biliyorsun." gözlerini direkt gözlerime dikti.

-Yoda. Bu benim en sevdiğim laflardan biridir." Derken gülümsemişti. 

Bu kızın her yeri gamze miydi acaba? 

Bir yanağında belirgin olmak üzere, iki yanağında da gamze. Dudak kenarında 2 minik çukur. Çenesinin iki yanında da gülünce çıkan iki çukur. Belinde de gamze. 

Kızacağını bile bile, önlerine düşen kıvırcık saçların hepsini iteleyip, boynuna yaklaştım.

-Papatya gibi kokuyorsun. Taze, ferah. Ama gül güzelisin. " hiç ses çıkarmadı, ama geri çekilmek istedi. Ve ellerini sessizce elimin arasından çekti. Tam dudağının kenarındaki gamzenin olduğu yeri, o çukuru tamamen doldurmak ister gibi, uzun uzun öptüm. Bir süre öyle kaldım. Böyle bir şey beklemediğinden olsa gerek hala tokadı basmamıştı. Derin bir nefes alıp zorlukla ayrıldım.

-Akşam 8 de alırım seni. Bir şey olursa diye numaramı bırakıyorum. Gideriz bara akşam. Bu arada ellerine sağlık." Dedim. Cebimden numaramın yazılı olduğu kağıdı masanın üzerine bırakıp, evden çıktım. Onun hayatında yer almak, tuhaf bir şekilde bana iyi geliyordu. 

Elvin DURU'dan
    Günü bitirmiş, okula gitmiş gelmiş; şuan saat 18.30 olduğu halde, hazır olmak için bir çaba göstermemiştim. Bütün günü rüzgardaki bir tüy gibi geçirmiştim.

    Mutfaktaki o olaydan sonra iki kelimeyi bir araya getiremiyordum bile. Kalbim, yoğun duygu kazanına atılmış; o duygularla harmanlanmış, yoğruluyordu. Yaptığı hareket fazla....adiceydi! Beni kendisine böyle bağlayıp, yanımda olması çok ümit vericiydi. Ben kimseden ümitlenmezdim. Ümitlenmemem lazımdı. 

     Ama rüyamda da bir şekilde beni çekip alıyor, sabahında kabusun tozlarını o süpürüyordu. Kalbimde benim bile bilmediğim yerlere dokunuyordu. Rüyamın sonunda olduğu gibi, sabahında da yanımda olan Acar oluyordu.

    Saati böyle düşünerek 18.50 yapmışken kalktım yerimden. Deniz'i Ali alacaktı. Hepimiz, sekiz civarı barda olacaktık. 

Deniz yurtta kalıyordu. Aslında İstanbul'da yetiştirme yurdundayken, babamın parası da olmasıyla Ankara'ya Deniz'i de getirmiştim. (Burada Ankara'ya deniz getiren tek yazarım.hrnyse..) 

Ona yaptığım maddi anlamdaki desteği, ona göre yükü, kendince daha fazla arttırmamak için yurtta kalıyordu. Bu gece bende kalacaktı. Bu iyi haberdi çünkü Acar'ı beni kaydetmesi için aradığımda, yarın sabaha olan uçak biletiyle ilgili bir şeyler duymuştum. Yalnız kalmak istemiyordum. Bir günde alışmış mıydım varlığına sahiden? 

  Dolabımda çok fazla kıyafet vardı ve iyi giyinirdim. Marka olanlar fazla olsa da sosyete pazarından aldıklarım da vardı. Sosyeteye, fotoğraf çekimlerine davet alsam da pek katılmazdım. Bununla okulum bittiğinde baş edecektim. Ertelemiştim.

    Hızla sadece vücut duşu alıp, vücudumu kremledim. Saçlarımı düzleştirdim. Bu 30 dakikamı almıştı. Yarım topuz gibi toplayıp, tel tokayla tutturdum. Sabaha ek olarak fondöten sürüp, rimeli bir kat daha çektim. Eyeliner sürüp, yüzüme kontür yaptım. Highlighter da kullanıp, dudaklarımdaki ruju sildim. Nude bir ruju sürüp, dolaptan siyah bir jean pantolon çıkardım. 

Üzerine siyah deri bir büstiyeri geçirdim. Göbeğime piercing geçirip, kulağımdaki deliklere uçları iğne ucu kadar küçük olan gümüş küpeleri taktım. Gerçekten yok gibiydi ucu. Burna takılan piercinglere benziyordu. Kalın topuklu botlarımı giyip, siyah deri ceketi üstüme geçirdim. Saat sekize yaklaşmıştı zaten. Acar mesaj atmıştı: "İn." 

   Ne bu şimdi? Allah Allah. Şeytan diyor ergen ergen yaz "Yaşadığın yeri sormadım A-Y-I." Diye. 

Çantamı alıp,  sinirle kapıyı çarparak kilitledim. Aşağı indiğimde arabaya bindim. 

Acar Devran sinirli mi duruyordu? Sessizce kemerimi bağladım. Yola çıktık.5 dakika sonra bana bakmak aklına geldi:

-Yine güzelsin. " sinirini bana yansıttığı için soğuk cevap verdim:

-Sağ ol." Sessiz kalıp daha hızlı kullandı. Herhalde ağlayıp, yavaşla diyeceğimi sanıyordu ama demeyecektim. Zaten yolumuz çok da uzun değildi.

***
   Ben Acar'ın zoruyla alkolsüz meyve kokteyli almıştım. Şimdi sıra şarkı söylemeye gelmişti. Sesim hani herkesin "Aaa çok güzel" diyebileceği bir ses asla değildi. Ama dinlenilirdi. Yani kulak acıtmazdı. Mikrofonu alıp sahneye çıktım. İlk kesiştiğimin Acar olması mantıklı mı? Anlamsızca heyecanlandım ve terleyen avuçlarımı pantolonuma sürttüm. 

   Çisil Egeli'nin şarkısını söylemeye başladım. 

"Geceler, sabah olmadan uyumasın
İçine, hep içine içine ağlarsın
Karışır, yine aklın bocalarsın
Ee kime ne? Unutma hiçbir zaman bu senin hayatın...

"Üzülmeyi ne kadar seviyorsun? 
Bırak acıları ardında, deli gönlün aşık olsun!" 

Birkaç kez tekrarladım sözleri ve sonunda bitirdim. Acar garip bir ifadeyle gülümsüyor, alkışlamayıp içkisini yudumluyordu. Bizim grubun abartarak alkışlamasıyla aşağı indim.

-Eee sen söylemeyecek misin Acar?" Kaşlarını havalandırıp indirdi. 

-Hayır." 

-Niye ki? O kadar mı kötüsün?" Dedim gülerek. O da başka taraflara bakarak güldü. "Seni kiçük andaval." der gibi. 

-Bir gün şarkı söyleyeceğim ama henüz değil."

-30 yaşındasın. Bence elini çabuk tut. Bir ayağın düzlükte değildir artık, ağabeyciğim." Derken gülümsemişti. Ama son kelimemle yüzü ciddi bir hal aldı:

-Ben senin abin değilim. Abi ve kardeşler s..." Elimle ağzını kapattım. 

-Evet, tamam. " elimi çekip tekrar güldü. Ve birkaç dakika elimi bırakmayarak beni masanın yanından çekti. 

Ulaş'tan "Gamzeler" çalıyordu. Allah'ım en sevdiğim şarkıydı bu! Ellerini belime koyunca ben de ensesine koydum. Topuklu giydiğim için alnım çenesine değiyordu. Beni daha sıkı kucaklayarak, aramızdaki mesafeyi 0'a indirdi. 

-Çok güzel olmuşsun. Niye böyle güzel oldun ki?" Kafamı hemen kaldırıp yüzüne baktım. Göz göze geldik. Dudaklarımız arasında birkaç santim var ya da yoktu. Keşke düz ayakkabı giyseydim ! Kafamı tekrar eğip göğsüne yasladım.

-Makyajdan. " Güldü. Yoğun bir ses tonuyla:

-Değil. Makyajsız halini de biliyorum Elvin. Güzelsin işte. " dedi ve belimdeki elini aşağı yukarı oynattı. Dudaklarını alnıma sürttü. Şarkının sözlerini söylerken, elleri çenemi kavramış; baş parmağıyla gamzelerimi okşamıştı. 

-Seneler doldurmuş gamzelerini. Ben hala deliyim, hala sevdalı." son kelimesiyle kendimi artık "Kido Puding" olarak görmeye başladım. Sanki vücudumu tamamen o taşıyor gibi. Belki şarkıyı devam ettirmek için söylemişti son cümleyi ama sadece 5 dakika bile olsa umutlu olmak istedim. Yarın defolup gidebilirdi. Şuanımı böyle geçirmek istiyordum.

Burnumu boynuna yaslayarak kokusunu içime çektim. Yastığım gibi kokuyordu sanki. Hani yeni yıkanmış kılıfla, huzurlu bir şekilde uyur ya insan o deterjan kokusuyla, öyle. Biraz şampuan, biraz güven.

Şarkı 2-3 kere değişti ve yerimize geçtik. Bizimkilerle bayağı bir muhabbet ettik. Sonra erkekler maçla ilgili konuşurken, biz de Denizle Acar'ı çekiştirdik. Acar bir süre sonra kalkıp izin isteyerek geleceğini söyledi. 

Yaklaşık 10 dakika olmuştu ama Acar ortada yoktu. Ben de bizimkilerle muhabbeti bırakıp, onlara geleceğimi söyleyerek tuvaletten çıkanlara sordum. Yoktu. Dışarı çıktığını düşünerek, dışarı çıktım. 

Acar'ın karşısında 10 kişi? Bana arkaları dönüktü. Acar beni görünce daha da sinirlense de ilerledim ve yüzlerini gördüm. Bunların burada ne işi vardı? Bu sabahki kabusun tozları, şimdi önümüze çıkmıştı. Bana da süpürmek kalıyordu sanırım.

***

Okurlar, yorumları okuyorum mesela, görüyorum. "Aa abdestsiz, cık cık" şakasına felan. 

Ama öyle bir detayı yazmamış olmam almadıkları anlamına gelmiyor. Sadece dini bir konuyu pek ele almam, çünkü herkesin dini kendinedir. Umarım sevmişsinizdir bölümü. 




Sevin, sevilin. ❤️❤️❤️

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

THB- 0.1.2: "BU KIZ"

Sevgiyle Harmanlanmış Bedenler