THB- 0.5: "SEN HEP BENİMDİN DEMEK"


0.5: "SEN HEP BENİMDİN DEMEK"


"Artık sadece haftada bir bölüm gelecek, çünkü kendimi durduramıyoruuum. 13 K oldu. Vote veren, okuma listesine koyan, yorum atan herkese çok teşekkürler yavrumlar. Bir sonraki bölüm haftaya. İyi okumalarr 😘😘" (silmeye kıyamadım bunu ya:) 

(27 Ağustos 2016/ 22.53)

ACAR DEVRAN'dan

Pazartesi Sabahı
    Pazar günümü bütün gün laptoptan Elvin'i izleyerek geçirmiştim. Buradaki bütün işlerim bitmişti. İstanbul'a dönmem gerekiyordu artık ama dönmemiştim. Elvinle konuşmam gerekiyordu öncelikle.

   Dün yetimhanede de sürekli gittiği yerin spor salonu olduğunu öğrenmiştim. Çalıştığı bir yer yoktu, şirketten aldığı gelir ona çok fazla bile gelirdi eminim. Sonuçta sıradan bir öğrenci hayatı yaşıyordu.

Nasıl Ada'nın kuzeni olabilirdi ki? Yumuşacık bir pamuk gibiydi. Bembeyaz, minik, saf bir pamuk.

Asıl soru benimle neden yatmıştı? Acaba o bakışmamızı o da mı hatırlamıştı? Belki bir şeyler içmeye gelmiş, beni hatırlayınca benimle birlikte olmak istemişti. Olamaz mıydı? 

Olamazdı. Bu işin içinde bir iş vardı ve öğrenecektim. Gözlerini nasıl aklımdan çıkarmıştım 3 yıl önce? Hiç aklımdan çıkmaması gerekiyordu. İncecik beli, buğulu gözleri, titreyen dudakları... 

Arabamla evinin önündeydim şimdi. Uyanmış mıdır diye merakıma yenik düşüp, bilgisayarı açtım. Mutfakta, kameranın görüşüne girdi. 

O ve kim lan bu piç? 

Sesi açtım. "Bekaret partisi mi ?" Deyişinden itibaren dinlemeye başladım. Bu çocuk onun bekaretiyle ilgili oyun mu oynamıştı? Kafamda bir şeyler yerine oturmaya başlamıştı. Öfkelendim, öfkem içimde dev oldu. 

Sonra çocuğun lafları, Elvin'in ellerini sıkarak tutuşu, onu zorlayışı... Arabadan fırladığım gibi saniyeler içinde Elvin'in kapısındaydım. Kapıya yumruğumu geçirip bir yandan da "Elvin! Aç, ben Acar!" diye bağırmaya başladım. Geç kalsaydım ve Elvin'e dokunsaydı, ne yapardım bilemiyorum. 

Elvin telaşla kapıyı açarken ne sıfatla buraya geldiğimi de bilmiyordum gerçi. Bir anda ayarsız yumruğum kapıya alıştığından Elvin'in suratında patladı. 

Kıza bir yumruk atmadığım eksikti. İnleyerek geriye doğru sendeledi. Hemen eğilip, yüzünü avuçlarıma aldım.

-Bütün gücünle mi vurdun? Ah acıyor, galiba beynim sarsıldı. " derken elimdeki ıslaklık dikkatimi çekti. 

Gözyaşı? Aklıma tekrar gelen kamerada gördüğüm çocukla doğruldum ve Elvin'i arkamda bıraktım. 

Hızla mutfağa ilerledim. Elvin ona zarar vermiş olacak ki, toparlanıp yavaş yavaş ayaklanmaya başlamıştı. Erkekliğine atabileceğim en sert tekmeyi atıp, suratına botumla bir tekme daha savurdum. 

Kaburgasına bir tekme, karnına bir yumruk. 

Yüzüne bir tekme, karnına bir yumruk. 

Yakasından tutup yüzüne bir kafa daha. Parçalayacaktım resmen bu herifi. Her bir zerresini bir şehre dağıtacaktım. 

Ona dokunmaya nasıl cüret ederdi? Beni durduran minicik elin sahibine baktım ve onu içime sokar gibi sarıldım. 

**
Recep, Umut piçini götürmüştü. Umut'un parası üvey babası Tekin Soyder'den geliyordu. Üvey babası Umut'u sevmediği için ona olanları anlattığımda, üvey oğlunu yaşatmayacağını anladım. Müstehaktı. 

Bugün Elvin'e bunu yapmaya çalışan, hapise girse de tekrar çıkıp başka kızlara musallat olurdu. Böyle orospu çocuklarını da en iyisi yeryüzünden silmekti. 

Tekin Soyder'den istediğim tek şey ise erkekliğini satırla kestirip Umut'un ağzına verilmesiydi. Kabul etmişti. Her bir uzvunu tek tek yakacaktı kızgın demirle.

Tekin Soyder'in hataları Umut'un kozları olduğundan zengindi Umut belli ki. Ama Tekin Soyder'in bu sefer onu dünyadan sileceğine emindim. Şimdi en büyük koz ondaydı.Çünkü Umut'u arayabilecek bir ailesi yoktu. Annesi, tek akrabası, geçen yıl vefat etmişti. 

Benim çiçeğime kimse dokunamazdı. Dünyada kendine dokunulmasını istemeyen hiçbir kadına, bir erkek dokunamazdı. Dokunan ellerin ve uzuvların sonu bu olmalıydı. Ya bu dünyada ya da diğer... Ben sadece işi hızlandırmıştım.

Elvin bana sarılmıştı ve bu benim işime geliyordu. Şok olmuş bir şekilde yarım saattir kıpırdamadan oturuyordu. Suratına da yumruğumun yarattığı hasardan dolayı buz koymuştum. Allah'tan neden kapısına gittiğimi düşündüğümde afallamıştım ki, hafif bir yumruk yemişti. Sadece sol gözünün altında hafif bir morluk vardı. 

Yavaşça kafasını kaldırıp, bana baktı. Sanki varlığım yeni dank etmiş gibi. Konuşma vaktiydi Elvin Hanım için. Hele şu dövüş işini. 

Kayıtları sonradan izlemiştim. Fena bir şekilde vurmuştu çocuğa. Umut da spor yapan biri olmasa, çelimsiz bir erkek o vuruşta uzun süre beklerdi. 

Demek ki sadece vücut şekillendirmekle kalmayıp, kendini de koruyordu cadı. Ama şu iddia meselesi hiç hoşuma gitmemişti. Elvin de, bunun farkında ama hiç istemediğim bir yerden konuya giriş yaptı.

-Acar, senin Umut'u götürtmen, üstelik bir anda yardıma gelmen? O kamera kayıtları? Sen nasıl böyle bir şey yapabiliyorsun? Beni mi izliyorsun? " Şoktan çıkmış, en uzun cümlelerini tek nefeste sarfetmişti. 

-Evine kamera yerleştirdim. Her yerde kamera var Elvin. Merak etme çıplak hallerini izlemedim. Sadece kitap okurken, televizyon izlerken falan işte. Kontrol ettim, fena mı oldu?" gözleri şokla iri iri açılmıştı.

-Nasıl yani sen bana mı taktın kafayı?" Kaşlarını çatarken, bakışları ben hariç her yerde gezdi. "Seninle hiç yatmamalıydım." 

-Evet o konuya gelirsek... Benim yerime başka bir adam olsaydı da olacak mıydı?" Elvin, gözlerini kısarak bana döndü.

-Başkası da olabilirdi. Ben sinirliydim o an. Bir kadın böyle aşağılanamaz anladın mı?" Devam etmesine fırsat vermedim.

- Anlıyorum sadece sana başka bir erkeğin dokunmaması çok iyi oldu. Peki sen beni hatırladın mı? " derken yüzünü inceledim. Çatılmış kaşları indi. 

-Babamın öldüğü zaman..." gözleri doldu. Kafasını önüne eğdi. Bir elimi o zamanki gibi beline koyup, diğer elimin başparmağını gözaltına sürttüm. "Bahçede karşılaşmıştık güzelim." 

Hatırlamıştı.

-Sen o devsin. " gülümsedim, o da devam etti. "Tabii ki hatırladım Acar. Yani ben o zamanlar 17 yaşındaydım, belki sen beni hatırlamamışsındır, ama sen küçük bir çocuk değildin ki." Minik 17lik Elvin. Ve dev ben? Lafı devraldım.

-Gözlerin hala aynı, hatırladım ama geç oldu, cumartesi gecesi yani... Ayrıca 27 yaşındaydım. Sen ne zaman hatırladın?"

-Umut geldiğinde, o zamanlar yaşadıklarım aklıma geldi ve hatırladım. Dank etti sanki, gözlerin 3 sene öncesiyle şimdiyi birleştirdi. Zaten evde olduğum süre içinde de kafamdan geçiyordu. Sen benim gözyaşımı sildin. Bu yakınlığı ilk defa seninle yakaladım." Başparmağımla yanağını okşamaya devam ederken, bir anda ellerimi ittirip koltuktan kalktı:

-Ama bu röntgenci olduğun gerçeğini değiştirmiyor pis sapık!" duraksadı ve tıkandı, laf edemeyecek derken yumruklarını sıkıp kırmızı bir suratla kekeleyerek lafını etti. "şempaze suratlı orangutan! "

Siniri uzun sürecekti anlaşılan. 

***

Elvin Duru'dan
    Umut'un bu kadar ileri gideceğini hiç düşünmemiştim. Eğer dövüşmeyi bilmeseydim, kapıya varamasaydım, Acar gelmeseydi ve ona, o kapıyı açamasaydım diye düşünürken bile irkiliyordum. 

Umut'a vurmadan önce annem yüzünden aşağılayanlar aklıma geldi. Onlara Umut da katılmıştı. Vurduktan sonra da gözümden bir damla yaş döküldü. Babamın kızı olduğumu kendime ispatlamış gibi hissetmiştim.

    Şimdi de Acar'ın istemeden yumruk atmasıyla hafif moraran göz altımı kapatıcıyla kapatıyordum.

    Hava bugün güneşli olduğundan uzun kollu ince bir gri bluz ve koyu lacivert kot pantolon giydim. Topuğu olan spor ayakkabıları ayağıma geçirip, odadan çıktım. 

Manyak adam evimi izlemişti resmen. Zerre kadar onu umursamadan buzdolabına ilerleyip, kendime yaptığım 1 tane sandviçi aldım. Ama ben bundan 4 tane daha yapmıştım?

Acar'a döndüm.

-Allah belanı versin senin. Sandviçlerimi mi yedin ya otlakçı resmen! Çık git evimden, pis sapık sen gör sen... O kameraların hepsini sana kolonoskobi yapıp sokturmazsam..." O ise bana aldırmadan, kahkaha atarak yanıma geldi:

-İki üç sandviçin lafı mı olur, harbiden ayıp. Sana hiç yakıştıramadım çiçeğim." 

-Çiçeğim ne be? Kıro musun nesin! Dikizlemişsin beni resmen. Bak hala sinirliyim, ne sanıyorsun ki, tamamen bundan sonra senin himayen altında olduğumu mu? Ya gerçekten bir bekaret için bu kadar sığ mı olacaksın?" 

Yüzündeki gülümseme yavaşça kayboldu. Hafif kaşlarını çattı ve işaret parmağını bana doğru uzattı. Sonunda dalga geçmeyi bıraktı derken beni yanılttı.

-Evet! Aynen öyle! Tam olarak bunu düşünüyorum aslında." dedi ve o sinir bozucu gülümsemesini yine yüzüne yerleştirdi. 

-Ne demek bu? Bundan sonra böyle mi olacak yani? Ben senin değilim. Malın da değilim." Yaslandığı tezgahtan doğrulup üzerime geldi. Geri geri gidip duvara yaslandım ama yüz ifademi sert tutmuş, beni şaşırttığını gizlemiştim. Duygularımı gizlemekte iyiydim. Sizi sevmeyen birileri için bazen maske takmak kimseyi üzmez, incitmezdi. Ben sadece sevdiklerime sonuna kadar açıktım.

-Bir laf vardı, bir yerde okumuştum cennet çiçeği. Kadını sadece yataktan ibaret gören erkekler, siz sevmeyin olur mu? Kadının tenini değil, ruhunu okşarsan kadına sahip olursun, diye." 

İşaret parmağını yaklaştırıp köprücük kemiğimin üzerine, oradan boynuma, sonra gamzemin olduğu yere dokundurarak; gözaltıma getirip, usulca gezdirdi. Sabırsızlanıyordum lafının devamı için. İstemeden:

-Ee? Sonra?" deyiverdim. Gülümseyerek, işaret parmağını alt kirpiklerimde gezdirmeye başladı.

-Ben senin sadece tenine değil, bundan tam 3 sene önce ruhuna da dokundum Elvin. Ben sana harbiden sahip oldum."  İlk defa bu kadar derin sözler duymuştum birinden. Bazıları "Güzelsin, şöylesin, böylesin. " diyebilirdi. Ama böyle laf eden insanlar, gerçekten sizi buna değer bulurdu. Babam benimle hep böyle derin konuşan tek insandı. 

3 seneden beri kalbimde, dostluk dışında, ilk defa sıcacık bir şeylerin aktığını hissettim. 

-Sana sahip oldum? Ne demek bu?" Dedim. Son lafını duymak içindi, yoksa cümlesini anlamamak için salak olmak gerekirdi. 

-Sen hep benimdin demek, yavrum. Ve ben, benim olanı sahiplenirim. Gerekirse GPS de takarım. Şimdi sandviç için laf edecek misin yoksa okul için hazırsan çıkalım." Diyerek kasedeki elmalardan birini ısırdı.

Haşırt haşırt! Allah bismillah, çok derin konuştu. 

Kalakaldım resmen. Sinirlenebilir "Köpek miyim de sahipleniyorsun ulan!" Diyerek prenses duruşumu bozup, sağlam bir yumruk atabilirdim. Ama gücüm kuvvetim kesilmişti. 

Anladım. 

Ben Acar'a bir şekilde bağlanmıştım. Kader bir şekilde o zamanlar ruhumuzu kenetlemiş, onca yıldan sonra da bedenlerimizi kavuşturmuştu. Düşününce Umut'un iddiaya girmesi bile bizi bir araya getiren olaydı. Hissediyordum Acarla kaderim bir yazılmıştı. Çünkü tesadüfen düzen kurulmadıysa, seçimler bağlanmazdı.

O zamanki karşılaşmamız tesadüf olmamıştı, kaderin oyunuydu. Sevişecek adam kalmamış gibi Acarla sevişmem de kaderin "Unuttun mu 3 yıl önceyi yavrum?" Deyişiydi. Ki bu deyişi bile Acar'ın sesiyle canlandırmıştım. 

Kaderim O'ydu sanki. Ve büyük bir sorun vardı ki: Ben kadere fazlasıyla inanırdım. Acar'a da inanacaktım. 

Savaşırdım. İnanmamak, kendimi kaptırmamak, kimsesiz olduğumu hatırlamak adına ama sonunda ona kanacağımı biliyordum. Üstelik Adayla zamanında bir ilişkisi varken ona güvenmem ne kadar doğruydu bunu hiç bilmiyordum. Zaman gösterecekti her şeyi. 

***

Sevin,sevilin. ❤️❤️❤️

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

THB- 0.1.2: "BU KIZ"

THB- 0.7: "KABUSUN TOZLARI"

Sevgiyle Harmanlanmış Bedenler